1 Mayıs 2014 Perşembe

bir küçük kız çocuğu

içinde küçük bir kız çocuğunun o hassas, narin, kırılgan ve masum kalbini taşıyorsun. yaşın neredeyse 25 olmuş. insanların deyimiyle "büyümüş serpilmiş"sin, çekicisin, insanların hayalleri filan var seninle birlikte olmak üzerine. sen sadece güvenmek istiyorsun.

sana çok yalan söylemişler. insanlara iyilik yap, onları mutlu et, sen de mutlu olursun demişler. insanlar iyilik yaparlar demişler. sen sev, sevdiğin kadar sevilirsin demişler şiirlerde bile. oysa hiç de öyle olmamış. kalkıp deniz kenarına gitmiş, huzuru orda aramışsın, denize attığın iyiliklerle barışmak istercesine. hep gel demişler sana. hep birşeyler istemişler. hep beklemişler. iyi olmanı, mutlu etmeni, anlayış göstermeni, büyümeni, olgunlaşmanı... hep "ver" demişler. hiçkimse "gelmemiş". sen ise hep beklemişsin çocukluğundaki "sen ağlarsan ben de dizimi kanatırım beraber ağlarız" masumiyetini.

çok düşmüşsün, dizlerin, ellerin hep yara içinde kalmış. öpen kimse olmamış, öpünce de geçmemiş zaten. annen sana neden yalan söyledi? baban, evde bir vazo kırıldı diye sana hep bağırmış. hani hiçbir şey senden önemli değildi? baban neden yalan söylemiş ki?

sonra inanmışsın, küçük bir aşk büyütmüşsün içinde. can yücel yalanlarına inanmışsın. "sevdiğin kadar sevilirsin" demişsin, gerçekler hiç de öyle olmamış. şairler bize neden yalan söyledi? neden hep sevdiklerimiz yalan söylüyor diye düşündüğünde aslında sevmemen gerektiğini anlıyorsun. peki sevmemen mümkün mü? hep içinde bi yerde sevilmek istemenin sebebi neydi? insanların seni sevmesi seni mutlu edecek mi? sevilmek güzel bişey mi?

sorular soruyor o küçük kız çocuğu sana değil mi? zaten çocuklar hep sorar. bıkmadan usanmadan sürekli sorarlar. sen ise cevap bulamazsın. daha kendi içindeki çocuğun sorularını bile cevaplayamıyorsun. ne işe yarıyorsun ki şu dünyada acaba?

ailen sen daha 5-6 yaşındayken hep "kocaman kız oldun artık" demiyor muydu? çocuk olmana hiç izin verilmeyen bir dünyada yaşadığını yeni anlıyorsun. neden mutsuzsun? ileride anne olmaktan korkuyorsun. "onlar" gibi olacaksın istemesen de, biliyorsun. bir çocuğu yalanlarla büyütüp buna da sevgi adını vermek sana göre olmadı hiçbir zaman.

"insan" adı verilen canlılardan kaçmak istiyorsun. sadece yazmak, yazdıkça daha çok yazmak, sonra eline flüdünü alıp doğaçlama içindeki bütün sıkıntıları akıtmak istiyorsun. yapamıyorsun, yine. seni anlamayacaklar. yargılamakta üstlerine yok değil mi?

rakı masasında olman neden gerekli? sen, rakın, yalnızlığın, notaların, yazıların. ne kadar tuhaf. rakını bile başka insanlar üretiyor. ne kadar kaçarsan kaç, yine de muhtaçsın o insanlara. hayat keşke bu kadar muhtaçlığımı yüzüme vurmasaydı.

"güven" nedir? insan güvenebilir mi? insanlara güvenilebilir mi? sana güvendiğin kişiler hep yalan söylemedi mi?

"nefret" ne peki? hiçbir şey hissetmemek nefret etmek midir? üzülemiyorsun bile. öylece bıraktın artık her şeyi. kendini, nefesini, suyun altındasın. kendini neden bu kadar öldürmek istiyorsun ki? gözlerinin önüne gelen o kabusu anlatsana biraz. insanların seni nasıl zorladığını. kadın olduğun için sadece seks malzemesi olduğunu. anlat hadi? anlayabilecekler mi?

zor. hele ki erkeklere anlatıyorsan, imkanı yok. zaten güvenmeye o kadar açsın ki, güvenin kırıldığında ne hissettiğini anlatman çok zor. sevgilinle bile yalnız kaldığında "bana ne yapacaksın"  diye düşünmek, ne hissettiğini anlatabilmek çok fazla zor senin için.

hayal kırıklığına alışkınsın. güvenmemeye de. güveninin kırılması? hayır, buna alışkın değilsin. çünkü zaten güvenmiyordun hiçkimseye. istesen de güvenemiyordun. "atlattım, iyiyim ben" dediğin olayların senin kişiliğini nasıl değiştirdiğini kimseye anlatamıyordun çünkü. zaten anlamıyorlardı da, anlatmaya ne gerek vardı ki?

seni dinleyecek kimse olmadığı için mi yazıyorsun? neden aynanın karşısında konuşuyorsun kendinle? seni en iyi anlayabilecek kişi sen olduğun için mi? canın artık yanmıyor. üstünden günler geçti... artık hissetmiyorsun. kabuk mu bağlıyor? seversin sen o kabukları kaldırıp canının yanmasını. hadi bırak, kanasın işte. belki ağlatabilir seni, belki içini döker ağlarsın.

yapamadın değil mi? biliyordum, yapamayacaksın. o kadar uzun zamandır "güçlü, anlayışlı, çelik gibi sağlam sinirleri olan, üstesinden gelemeyeceği hiçbir şey olmayan" bir "kadın"ı oynuyorsun ki, o küçük kız çocuğunu küstürdün, farkındasın.

elinden tut, pamuk şeker yedir, lunaparka filan götür onu. ama yapmayacaksın. içinden gelmiyor. mutluluk neden sadece birkaç gün, birkaç saniye filan sürüyor ki? neden onu hep elinden sevdiklerin alıyor?

arkanda sadece "gidiyorum, hoşçakalın" yazılı bir not bırakıp, en sevdiğin hiçbir şeyi yanına almadan bir otobüse binip herhangi bir yere gidesin var senin yine? rahatlayacak mısın? hayır. kendinden kurtulamadığın sürece rahatlaman imkansız.

seni seviyor değil mi? bırak, sevsin. belki "öpünce" geçer. sen şimdi yine "unutmaya çalış bütün olanları", bırak kalbini kırsınlar, belki "öpünce" geçer. belki yalan söylememişlerdir. hala buna inanmak istiyorsun değil mi?

gözlerini kapat. odaklanamadığında aklında yine aynı soru olacak.

"ben yine ölmeyi nasıl başardım?"

1 yorum:

  1. Merhaba, nedeni bilmiyorum ama sana ulaşmam gerek. Lütfen bana yaz ins: adamebovary
    Mail: rocktualite@gmail.com

    YanıtlaSil