19 Haziran 2014 Perşembe

"the end"

bir düğün sahnesi ve arkasından gelen "the end" yazısından hiçbir farkı yok hayatın. her şeyin yeni başladığı anlara "bitiş" adı vermeye pek bir meraklıyız. tam bir zekasızlık örneği.

uykum var, uykusuzluktan gözlerim acıyor ama ben uyuyup da bu geceyi "the end" diye sonlandırmadan önce, teşekkür etmek istiyorum. evet gerçekten teşekkür etmek istiyorum çok içimden geliyor. "teşekkür ederim!"

*bundan 4 ay 3 gün öncesine kadar kendimi gereksiz insanlarla ve gereksiz olaylarla yorduğum saçma sapan bir hayatım vardı. her gün kızılayda konur sokakta herhangi bir barda herhangi bir arkadaşım zannettiğim şahsiyetle oturup bira içtiğim, çerez yemek yerine boş muhabbetler çevirdiğim bi hayat. işte artık ne kadar hayat denebilirse... yalnızlığımı sürekli bastırmaya çalışıyordum. alkolle, ortamla.. eğlenmek demek "kafanın güzel olması" mıdır? "uçmak" dediğin, sahte mutluluk anları, beni gerçekten mutlu ediyor muydu? etmiyormuş.
*"depresyonun zirvesinde" ama çok mutlu olduğunu düşünen, anı yaşamak gerektiğini savunan bir zihniyet içindeydim. şimdi baktığımda, aslında o anları hiç "yaşamamış" olduğumu fark ediyorum. vücudum orda olsa bile, ruhum, kendi benliğim bana uzaktan bakıp aklımın başıma gelmesini bekliyordu sanki. daha çok beklerdi aslında, hayatıma girmeseydin.
*sırf bu yazıyı bitirmek için ardı ardına sigara yakıyorum. biliyorum bana çok da kızacaksın.. hani uyuyacaktın diye. evet gerçekten uyumak istedim ama, bişey eksik gibi geldi. kalktım, bilgisayarımı açtım. bu yazıyı yayınlar yayınlamaz da hemen uyumuş olacağım çünkü uykusuzluktan ölmek üzereyim ama, sana teşekkür etmeden yatakta dönüp durmak bana göre değil. kızsan da kızmasan da, bu sefer içimden geleni içimden geldiği anda, kimse beni engellemeden yapmış olacağım. umarım kızmazsın, çünkü bu umursamamak değil seni. sana öyle çok sarılıp "iyi ki varsın" demek istiyorum ki! resmen içimden sımsıkı sarılıp bırakmamak geliyor. kucağımda yastık, üstümde tişörtün, suyu bile senin bardağınla içiyorum. neden mi? su hayatın devam etmesi için gereklidir. sen benim nefes alabilmem için gerekli tek şeysin.
*"duygusal patlama" yaşamıyorum hayır. benim için ne ifade ettiğini anlatmaya çalışıyorum. bunu asla tam olarak başaramam, kelimelerin bunu ifade edecek gücü yok, ben de hangi kelimeleri kullanmam gerektiğini bilmiyorum gerçi ama beni anlamanı umuyorum sadece. beni bir tek sen anlıyorsun.
*dünyadaki herkesin senden bişeyler istemesi durumu benim başıma çok geldi. biliyorsun zaten, anlatmayacağım. sevilmeye duyulan bi ihtiyaç değil benimkisi, düpedüz aidiyet. teslimiyet. yüzümde herhangi bir maske olmadan sevdim ben seni, yalanlardan uzak sevmek istedim. "yalan" da ne garip şey. yalan söylediğin zaman sanki "seni seviyorum" cümlesi de beyaz renkte kalmıyor artık. bana "hayır" demeyi, yaşamayı, ait olmayı, ben olmayı, sevmeyi öğrettiğin gibi bunu da sen öğrettin.
*babamdan çok babalık yaptın bana, zaman zaman delirtsem de seni, benden vazgeçmedin. seni kaybetmekten korkuyorum. çünkü seni kaybetmek demek, sadece "seni" kaybetmek demek değil benim için. hayallerimi kaybetmek demek. aklımı kaybetmek, saflığımı kaybetmek demek. herşeyimi, en yakın arkadaşımı, sevgilimi, babamı, ailemi, çocuğumu kaybetmek demek. "masumiyetimi" kaybetmek demek. sevgimi, zaten bi gıdım kalmış vicdanımı, hayata olan güvenimi kaybetmek demek. sana öyle anlamlar yükledim ki.. sen sadece "sen"den ibaret değilsin benim için.
*seni seviyorum cümlesinin ne anlam ifade ettiğini bana öğreten, asla yanlış yapabileceğine ihtimal vermediğim, her ne kadar kötü şeyler yaşamış olsak da her şeye "rağmen" sevdiğim kişisin sen benim. hani, "şu olursa severim, senin şuyun var o yüzden seviyorum" tarzında şartla, çünküyle sevmedim ben seni. her şeyde yanında olmak için sevdim. en iyi, en kötü, en sıkkın, en muhtaç, en güçlü, en özel, en sıradan fark etmiyor. her anında yanında olabilmek istiyorum. istiyorum ki sen, fiziksel olarak yanında olmasam da, o telefonun ucunda olduğumu bildiğinde bile için huzur dolu olsun. de ki "o var. o benim yanımda" çünkü ben, sen bana kızsan bile, bunu hep biliyorum. benim yanımda olmadığın anlarda bile, benim güvende olmam için her şeyi yapıyorsun.
*beni benden koruyabilen kimse çıkmadı bugüne kadar. aile, arkadaş.. hiç kimse. ama "sen" varsın ve gerçeksin. babamın benim saçımı okşamadığı gerçeğini ben kendime itiraf etmekten korkarken, söylediğim kişisin. kızmasından, üzülmesinden, canının sıkılmasından korktuğum kişisin sen. elimde olsa, pamuklara sarar sarmalar dünyadaki hiçbir şeyin senin mutluluğunu bozmasına izin vermezdim ben.
*senin mutlululuğun o kadar önemli ki benim için, bensiz mutlu olacaksan, benimle mutsuz olman için zorlamam ben seni. mutlu olmayı hak eden nadir insanlardansın. numunelik insanlardansın. insan olmak farklı bir şey..

aslında yazacaklarım bitmedi ama, gerisini söylemek için biraz cesarete ihtiyacım var. o da henüz bende yok... şimdilik bu kadar sevgilim. seni seviyorum ve sana teşekkür etmek istedim işte. "her şey" için, her şeye rağmen beni bırakmadığın için, benden vazgeçmeyen tek insan olduğun, ben kendime güvenmezken bile bana güvendiğin, beni ben yaptığın, benim olduğun için. ben seni çok seviyorum. gün geçtikçe daha da çok seviyorum, daha da fazla. "iyi ki varsın" cümlesini bana içimden gelerek dedirttiğin için teşekkür ederim.

daha fazla uzatmayıp kısa kesip (yuh daha ne kadar uzatabilirim ki- ayrıca tamam romantizmi siktim pardon beni böyle de sev nolur) artık uyuyorum.

                                                                                                                   imza,
                                                                                                                 kız çocuğun.

14 Haziran 2014 Cumartesi

his mi desem, hiclik mi..

Ve hep ait olduğun yere dönersin. Kendini rahat, huzurlu ve güvende hissettiğin o yere. Bu bazen bi sahil kasabasıdır bazen ailenin yanı bazen kendi evin bazen gökyüzüdür; bazen de hiçbir yer.

Bazen ait hissettiğin hiçbir yer olmuyor. Bazen, ailem diyecek bir ailen olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalıyorsun. İşte o anlar çok acı verici oluyor. Çünkü kendini kandırmak daha çok mutluluk vericiydi.. Sonra biri geliyor. Önce senin ailen oluyor, sonra sana bi aile veriyor. Sen ise hiç bilmiyorsun sevmek sevilmek ne demek. Bazen çok saçmalıyorsun bazen çok bunaltıyorsun onu. Bazen en doğal en saf halinle seviyorsun da.. ama bazı şeyler keşke hiç yaşanmamış olsaydı demekten de kendini alamıyorsun. Neden yalan denen bişey var ki?

Yaz tatiline çıkmış gibi hissettiriyor bazen sana. Sanki insanlar seni çok darladığında aslında güneş seni çok yakmış da sonra onun göğsüne yattığın zaman soğuk sulara atlayıp rahatlamışsın gibi.. ama işte, her istediğiniz şeye sahip olamazsınız. Neden diye düşünüyorsun. Neden bu kadar imkansız? Çocuk olmak güzeldir.

Sen hiç havai fişeklerin sesinden korktuğun halde, en sevdiğin oyuncağına sıkı sıkı sarılıp, boynun ağrısa bile başını 1 saniye yere indirmeyerek, gökyüzündeki renklerin özgürlüğünü onlardan çalmak istercesine izledin mi havai fişekleri? Havai fişek korkutucu olmamalıydı. Aslında lunaparkta olmak gibi bir şey. Eğlenceli değil, korkunç. Yorucu, devasa ve yalnız bir şey bu sevgi denilen şey herhalde. Hep yalnız kalıyorsun. İnsanlar önce senin mutlu olmanı istediklerini söylüyorlar. Sonra hep bencillik ediyorlar. Neden?

Ben hep birilerinin beni üzmesinden kaçmak istemiştim. Ama herkes üzdü. Kimse bana kızmasın istemiştim. Ama herkes çok kızdı bana. Şimdi birileri sevsin istiyorum, insanlar bir o kadar aldılar içimdeki sevgiyi benden. Biraz susmayı deneyeyim istiyorum artık. İnsanlar anlamasın beni. Arkadaşlarımın benim için neler yaptığını bilmeden, 1 sözle 1 olayla önyargılara kapılıp, beni boş yere suçlamasınlar. Ben çok yoruldum.

Bugüne kadar çok şeye... Her neyse. Uyku bastırıyor. Bunları boşverip uyumak zamanı geldi. Huzur işte bu. İyi uykular kendim.