29 Nisan 2014 Salı

the unforgiven

kendini bi anda sakarya caddesinde buldun. insanlara bakıyorsun. midye yiyorlar, içiyorlar, alkolün verdiği cesaret olmadan öpüşemeyen, ayrılık acısını başkalarının kucağında geçirmeye çalışan insanlar onlar. neden orada olduğunu anlayamıyorsun. senin orada ne işin var? ölüsün sen! nefes almıyorsun!

insanların yansımalarına bakıyorsun. gölgeleri de var onların, insanlar arkalarında bir gölge görünce peşlerinden birinin geldiğini anlayabiliyorlar. peki sen? gölgesizsin. istediğin kişinin arkasında, yanında, önünde ol. kimse gölgeni göremeyecek. kıyafetlerindeki kan lekesi kurumuş bile çoktan. kurumuş kan kokusu da yok. su gibi bile değilsin. su bile arkasında iz bırakır.

iz bırakanlar unutulmazdı değil mi? seni unutmayan kim var? kim için önemli olabildin ki bugüne kadar? vazgeçilmez değildin. kimse değildir... ama önemli olmak? kimin hayatında bi iz bıraktın? senin vücudun nasıl bu kadar izlerle dolu hale geldi? karnında, omzunda, hayatında.. her yerinde kesikler var. şimdi de kesebilir misin kendini? bileğinde de iz olsun ister miydin? yatay bi iz, sadece korkaklıktır. cesaretin var mı damarlarını kesip dikey bi iz bırakmaya? hatırlatayım yalnız, geri dönüşün yok. o zaman öleceksin, yine.

işte oradalar. alkol sayesinde öpüşüyorlar yine. gülümsemek istiyorsun, olmuyor. insan ölünce gülümsemesini neden kaybeder ki? nefes almanın en güzel yanıymış gülümsemek. gerçi, o zaman da insanlar engel oluyordu gülümsemene değil mi? ölmekle yaşamanın arasındaki fark neydi?

ne kadar tuhaf, hissizsin ama ağlayabiliyorsun. nefreti hissediyorsun damarlarında. kan artık dolaşmıyor, öldün çünkü. bunu fark edince yaşıyor gibi hissediyorsun kendini. damarlarındaki nefret sana nefes mi oluyor? sen bugüne geri dönmek istemiyordun ki.

öldürüldüğün yerdesin. sakarya caddesinde. orada yine çiçekçiler duruyor. nefretini yavaş yavaş uzaklaştırıyorsun kendinden. yine mi ölüyorsun? neden hala ağlıyorsun? aklın neden yine karıştı? ölüm böyle bir şey olmalı diyorsun, odaklanamıyorsun. gülüyorsun sadece. ciddiyetsiz seni! canın çok yanıyorken bile gülebiliyorsun. neden insanlar varken ağlamak istemiyorsun? neden korkuyorsun?! canının yandığını neden bu kadar saklamaya çalışıyorsun? dudaklarından neden "canım yanıyor" cümlesi çıkamıyor bir türlü? aptalsın değil mi? illa yalnız kalacaksın.

güçsüzlük müdür ağlamak? hayır, sadece insani... sen insanlığını çoktan senden aldıklarını biliyorsun. acımasızsın. hissizsin. duygular mantıksız geliyor. hem de hepsi. yalnızlığını neden bu kadar seviyorsun? kendinle olan savaşının kaybedeni neden herkes olmak zorunda?

"seni sokak ortasında ağlatan kimseyi affetme" diye düşündüğün için mi ağlayamadın öldürülürken? o kadar gururlusun ki, dediğin tek şey "hadi öldür" oldu. neden "dur yapma" demedin? öldürülmeni izlemeyi istiyordun, aynalar neredeydi?

sis mi çöküyor? yağmur geliyor işte. gitmen gerek. yola bile bakmıyorsun. biri tutuyor seni. o sırada bir fren sesi duyuluyor. sadece rahatladığını hissediyorsun. canın da yanıyor, söyle hadi. "ben ölmemiş miydim?" şaşkınlığını üstünden atar atmaz aklına yine aynı soru takılıyor.

ben yine ölmeyi nasıl başardım?

24 Nisan 2014 Perşembe

kıska(n)çlık

bugün bir kuşunuz olsa ne yaparsınız? tahminimce yapacağınız ilk şey bir de kafes almak olacaktır. köpeğiniz olsa? hemen bir tasma. üstüne "benim" yazmış gibi davranmaya başlarsınız hemen. peki ya bi sevgiliniz olsa?

kabul et, sen bir kontrol manyağısın. tıpkı herkes gibi. "nerede, ne yapıyor, şu anda kiminle konuşuyor, gerçekten dediği yerde mi...." bunun adı ne? kıskançlık... evet herkes için bunun adı kıskançlık. sen, bunun kıskançlık olmadığını biliyorsun. sahiplenmek mi? hayır hayır, sen bir kontrol manyağısın bunu daha önce sana söylemiş miydim? hadi aynaya bak. ne görüyorsun? sinirli misin? sakin mi? hiçbir şey hissedemiyor musun? karşından sana kim bakıyor? sen misin o yoksa karşındaki kişi bir kontrol manyağı mı?

ah, pardon. saat de epey olmuş. aynaya bakarsan unuttun herhalde. ışığı açsana tatlım. bak bakalım arkanda ne var? boynundaki sıcaklık neyin nesi? bir nefes mi hissettin? kontrol edemiyorsun değil mi? hayır korkma, sevgilin öpüyor seni sadece. midene neden kramp giriyor? neden terliyorsun? altı üstü belinden sarılmış... hayır, seni kontrol etmiyor. sadece öpüyor. sadece sarılıyor. bu seni neden bu kadar rahatsız etti ki?

evden çıkarken kapıyı sevgilinin üstüne kilitlemenin sebebi neydi? o senin değil ki, sadece sana sevgisini veriyor o kadar. "o benim, benimm!" "hayır, o sadece beni seviyor?" düşüncelerin neden bu kadar karışık? hatta bazen onun seni sevip sevmediğinden bile emin olamıyorsun. odaklan hadi, gerçekler seni neden terletiyor? hayır, kendini uyuşturmamalısın.

aklına yengeçler ve akrepler geliyor. kıskaçları var değil mi? avlarını kıskaçlarının arasında tutuveriyorlar. ah! kıska(n)çlık! senin yaptığın da bu değil mi? ama onlar sadece avcılar, sen avcı değilsin değil mi? o da avın değil ki? o zaman onu neden öldürüyorum diye düşünüyorsun. nihayet, fark ediyorsun. öldürmüyorsun, ölüyorsun!

tek bir soru oluyor aklında, gözünün önünde bir ev, bir sevgili, bir yengeç kıskacı, bir akrep iğnesi.

ben yine ölmeyi nasıl başardım?

10 Nisan 2014 Perşembe

donat masayı üstad

ortaya karışık hayallerim, hayal kırıklıklarım. söz uçar yazı kalır demişler. beni ben bile çok iyi tanımıyorken, tanıdığım kadarımı anlatmak istedim birazcık.

gecelerim uykusuz geçer benim. uyuyamam genelde. hayal kurarım. spor yapmak isterim mesela. pilatese başlamak isterim. araştırırım, sonra birilerinin yavşamasından çekinir, başlayamam. uçmak isterim sonra. gökyüzünde bi uçaktan atlamak isterim paraşütle. ölme korkum yoktur ama nasıl yapacağımı bilmediğim için onu da yapabildiğim görülmedi.

oturup yemek yapmak isterim. ya üşenirim ya da o yemeği yapmayı bilmediğim için yapamam. küçük de olsa bi evim olsun isterim. içinde müzik sesleri yükselsin, sevdiğim adam yanıma gelsin ben ona kapıyı açayım, bana öyle süprizlerle filan gelmesine de gerek yok, kendini getirsin yeter. ben onun sevdiği yemekleri falan yapmış olayım mesela. "eline sağlık" demesine de gerek yok. sevdiğini fark edeyim, o yeter bana isterim. tabi bi evim bile yok, sevdiğim bi adam var sadece. kimbilir belki bi gün bu hayalim gerçek olabilir.

yanımda olsun, film izleyelim isterim beraber. hani derler ya "nefes alsın yeter" diye. aslında bunların hiçbirinin gerçek olmasına bile gerek yok. ben onun bi yerlerde nefes aldığını bileyim de. o bile yeter bana. benim mutlu olmak için hiçbir şeye ihtiyacım yok ki. hava çok soğukken sıcacık bi yere girmek, canım kahve çekmişken birinin bana kahve getirmesi gibi şeyler çok fazla mutlu edebiliyor beni zaten.

küçük şeyler derler ya hep hani. işte ben o küçücük şeylerle mutlu oluyorum. hediyeler? kimi mutlu etmez ki onlar. beni de mutlu ediyorlar elbette. ama sadece birkaç dakika için. sonrası mı? paranoyak diyebilirsiniz ama kendimi borçlu hissediyorum. ben de bişey almalıyım gibi geliyor. zorunluluk gibi. neyse..

beslenme programımı değiştirmeliyim. çok kilo kaybettim çok... ama ne yapayım sevdiğim şeyler hep sağlıklı şeyler oluyor. milletin canı pizza çekerken benim canım brokoli istiyor. millet gidip hamburger yerken ben salata yemek istiyorum. et de çok seviyorum elbette. ama hep tavada olsun, ızgara olsun, heh işte bana bunlarla gelin. bi de spora başlayabilsem işte en muhteşemi o olacak.

ah ah. daha neler neler var da işte büyük acılar dilsizdir.

3 Nisan 2014 Perşembe

sensizlik öldürmeyecek beni, ben hallederim sevgilim!

evet bu benim özeleştirim.

-ben nasıl konuşacağımı bilmiyorum. çok sevdiğim birini çok kırdım, her zamanki gibi.
-ben, bazen ne giyeceğimi, nasıl davranacağımı da bilmiyorum. elim ayağıma dolanıyor.
-dışardan çok "kendinden emin" ve "asla hata yapmayan", "mükemmel" biri olarak görünüyorum ama, öyle değilim.
-herkes beni korkusuz sanıyor, oysa korktuğum öyle çok şey var ki.. en çok korktuğum şey ise benim. kendimim! çünkü hayatımı mahvetmekte üstüme yok.
-peşime takılan birileri oluyor hep. bugün takip edildim mesela. korktum.
-yanımda olmasını istediğim kişi benden 5 saat uzakta şu an. ben yine kırdım onu, aklımı sikeyim..
-dilimi eşşek arısı soksaydı da söylemeseydim, elim kırılsaydı da yazmasaydım diyen insanları hiç anlamazdım. şu an gayet iyi anlıyorum.
-birini hem bu kadar sevip hem bu kadar kırmak nasıl mümkün oluyor anlamıyorum. konuşmayı beceremediğimden hep, onun farkındayım.
-neyi biliyorum biliyor musun? bu sefer cezam onun suskunluğu olmayacak.

ben mahvettim, kendi cezamı da ben vereceğim.

hoşçakal sevgili blogum. bu da cezam bitene kadar -belki de ömür boyu- son yazımdır sana yazdığım.

"ben yine ölmeyi nasıl başardım?" diye sormayacağım. ben kendimi öldürüyorum, başkası öldüremez beni...

rakım geldiyse demek ki...

bir yudum daha yakıyor boğazımı. sek içiyorum bu sefer rakımı. günlerden herhangi bir gün değil, rakı içiyorum bugün. sen de biliyorsun, ben rakımı sek içiyorsam o gün önemlidir benim için.

sana hayatımı anlatıyorum, dinliyorsun. geçecek diyorsun hepsi, sen de en az benim kadar iyi biliyorsun ki geçmeyecek. ben o izleri sadece ruhumda taşımıyorum ki, vücudumda da bir o kadar iz var. hepsini gösterdim sana, bakamadın. öpeyim geçsin dediğin yaralar hangileri? ruhumdakiler mi vücudumdakiler mi?

bana benden başkası zarar veremezdi değil mi? neden susuyorsun? ağzından 1 tek kelime çıksa bari. ben anlatmaktan yoruldum, onlar gitmekten yorulmadılar. hadi, sen de bir yudum al rakından. bir yudum daha. şimdi bir parça peynir, biraz haydari, bir yudum da su. haydarisiz rakı içmem.

bak, bu gece bitecek. bu rakı bitecek. bu meze bitecek. sen yine gideceksin.

kahve içmeye geleceğim belki yanına, kahve bitecek. sen yine gideceksin.

sonra bir gün geleceksin, ben gitmiş olacağım. senin gitmene gerek kalmayacak. o gün üzülür müsün benim için gittim diye? nerede olduğumu merak eder misin? öper misin yaralarımdan? bu sefer sadece vücudumdakileri... ama seni uyarıyorum, vücudum buz gibi olacak. ruhumu bulamayacaksın.

meraklanma, sana nerede olacağımı söyleyeyim. arafta olacağım ben. hep olduğum yerde olacağım. ait olmadığım ama beni hiç kendinden ayırmayan o yerde kalacağım yine. sonra sen geleceksin. kalamazsın orada, hemen gitmen için ben elimden ne geliyorsa yapacağım bu sefer.

sen yine gideceksin.

ben gözlerimi açıp bakacağım sana iyice, sen giderken. aklımda tek bir soru olacak.

ben yine ölmeyi nasıl başardım?